Kocam eline hangi kitabı alsa ona meylederim. Ona olan
hayranlığımdan mı, onun kitaplarını okursam ona daha çok yakınlaşacağımı sanmam
mı, bilmem. O ne okursa gözüm ona kayar. Bazen vapurda yanında oturanın gazetesini
okur gibi, bazen de yanımda yokken gizli gizli kitabı karıştırır gibi bazense
kitapta altını çizdiği satırları okurken yaklaşırım ona.
Ömer Faruk’un son kitabında, ne kapak tasarımı ve Şükrü Argın’ın çarpıcı önsözü ne de deneme
türüne getirdiği yeni soluktu beni çarpan. O kitabı kocamın alması ve okumak
için sıraya koymasıydı beni cezbeden. Dolayısıyla hiçbir önyargı olmadan
okuduğum kitap bende inanılmaz derin izler bıraktı.
Öncelikle açıklamakta fayda var, Ömer Faruk’un Yara Bıçak;
“Banka soymuş bir devrimcinin samimi itirafları”’nda, ne banka soymuş bir
devrimci var ne de samimi itiraf. Devrimcimiz banka soymaya yelteniyor fakat
gerçekleştiremiyor, ve kitapta ben herhangi bir itirafa rastlamadım. Yara bıçak,
insanoğlunun binlerce yıl önce başlamış olan yerleşikliğe geçme tarihini
“göçebe düşünce” üzerinden tartışmayı deniyor. Metnin içinden felsefe de
geçiyor, şiir de, şarkı da, sinema da..
Kendi samimi itirafım ise; hiçbir deneme bana bu kadar yakın
gelmedi.
Ömer Faruk, Yarabıçak’ta Deleuze ve Guattari’nin
“göçebe düşüncesi” üzerinden aynılaşmayı, düzene bağlılığı, düzenin varlığını
ve hayatımızdaki “kodları” sorguluyor. Kodlanmış kişinin, bulanık, kaygılı
düşüncelerini ve suçluluk, kin, intikam duygularıyla kuşatılmış yapay
yaşantısındaki kontrolsüzlüğünü tartışıyor. Ve bunu şu çarpıcı hikayeyle
taçlandırıyor. “Newyork’ta prime time
programramlarında hep aynı dakikalarda reklama giriliyormuş. Reklam başlar
başlamaz herkes tuvalete koştuğu için kanalizasyon boruları patlamaya başlamış.
Televizyonlara müdahale edip reklam kuşaklarını kaydırmışlar. Tuvalet
saatlerimiz bile kontrol altında! Kim benim bedenim diyorsa boş konuşuyor,
bedeninin doğal güdülerinin bile kontrol altına alındığının farkında değil
demektir.”
Mister Fa, askeri darbenin ardından Ankara’dan İstanbul’a
kaçmış, daha çok saklanmaya çalışan devrimci bir gençtir. Polisten kaçarak
yaşayan Mister Fa, okuduğu polisiye romanların etkisiyle, saklanmak için en
güvenilir yerin Boğaz’ın kıyıları olduğuna karar verir ve bir akşam Boğaz’da
Rakıyı Karanfille İçen Adam’la tanışır. Bir gece kim olduğunu bilmediği, hırsız
bir çingene kadına rastlar. Banka soyguncusu devrimci , hırsız Çingeneye aşık
olur ve o geceden sonra hayatı değişir.
Metinde bir taraftan olaylar ve siyasi gündem anlatılırken
bir taraftan da “Derkenar “ ve “Fısıltı” yan başlıklarıyla çeşitli yazar, şair,
sinemacı ve felsefecinin ( Marx, Adorno, Deleuze, Guattari, Ulus Baker, Cemil
Meriç, Tanpınar, Kim Ki Duk gibi) eserlerinden alıntılar yer alıyor.
Yazarın metinde vurguladığı ve benim en çarpıcı bulduğum
diğer mesele Çingeneler. Resmi dinleri, ulusları, ülke sınırları, orduları,
milli marşları olmayan bir topluluk. Kimseyle bunlar adına büyük savaşlara
girmemişler. Belli bir yere ve nesnelere bağlı değiller; dünü ve geleceği
düşünmeden, anı yaşıyorlar. Eğlenceyi, müziği, dans etmeyi, içkiyi, gülmeyi
seviyorlar, bedenleri ve zihinleri özgür. Yazara göre Çingeneler, kod’un dışına
çıkmayı başarmış, yüzyıllardır iktidara karşı direnişini sürdüreb ender halklardan.
Kısaca kitap, bir yerde sonlanmıyor, Ömer Faruk’un son
derece cüretkar metni cevapları değil, yeni soruları doğuruyor.
Yarabıçak-
Banka Soymuş Bir Devrimcinin Samimi İtirafları, Ömer Faruk, 248 Sayfa İthaki
Yayınları 2014